Column Left

Bizi Takip Edin

8 Haziran 2019 Cumartesi

Dilim Poğaça

Dilim Poğaça
2 su bardağı ılık süt
1 su bardağından bir parmak eksik sıvıyağ
2 yumurta aklar hamura sarılar üzerine
1 paket instant maya(yaşmaya kullanacaksanız yarım paket)
1 yemek kaşığı şeker
1 tatlı kaşığı tuz
6,5 su bardağı un(kontrollü ekleyin)
İç harcı için;
Lor peyniri ve kaşar peyniri karışık kullandım(istediğiniz iç harçla yapabilirsiniz)
bir tutam ince doğranmış maydanoz
Su bardağı ölçüm klasik su bardağı 200 ml
İnstant maya kullandığım için direk una ekledim.Yaş maya kullanacaksanız ılık sütte şekerle birlikte





5-10 dk aktifleşmesi için bekleyin.
Yoğurma kabına 4 su bardağı kadar unu koyalım,şeker ve mayayı ekleyip karıştıralım.Az ısıttığımız sütü,yağı, yumurta akını ve tuzu ekleyip elimizle karıştıralım.Yavaş yavaş un alarak ele yapışmayan yumuşak bir hamur yoğuralım.



Üzerini kapatıp,bir örtüye saralım, 1 saat mayalanmaya bırakalım.
Mayalanan hamuru az yoğurup gazını alalım.Hamuru üçe bölelim.Hafif un serptiğimiz tezgahta dikdörtgen olacak şekilde merdaneyle açalım.Peynirli harçtan serpelim(resmi kaydırıp görebilirsiniz)



Uzun kenardan üç sefer katlayalım.Katlanan hamurunu 5 cm olacak şekilde dilimleyelim.Yağlanmış veya yağlı kağıt serili fırın tepsisine aralıklı dizelim.Diğer hamurlarıda aynı şekilde yapalım.15 dk



tepsi mayası için bekletip, üzerine çok az sıvıyağ damlattığımız yumurta sarısını sürelim çörek otu veya susam serpip önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında kızarana kadar pişirelim.Fırından çıkınca üzerine mutfak bezi örtüp 10 dk dinlendirip servis yapalım😍
AFİYET OLSUN.....Tarifi için @deryadan_tarifler/ 'e teşekkürler

Sütlü Fincan Tatlısı

Sütlü Fincan Tatlısı
1 litre süt
2 türk kahve fincanı un(klasik su bardağıyla 1 parmak eksik un)
2,5 türk kahve fincanı şeker(klasik su bardağıyla 1 bardak)
1 paket vanilya
1 yemek kaşığı margarin veya tereyağı
Bulamak için;
1 su bardağı hindistan cevizi
Tencereye unu ve şekeri koyup karıştıralım,sütüde ekleyip tel çırpıcıyla karıştırıp ocağa alalım.Koyulaşıp göz göz olana kadar karıştırarak pişirelim.Ocağın altını kapatıp vanilya ve yağı





ekleyip iyice karıştıralım.
Türk kahve fincanlarını soğuk suyla çalkalayalım.Muhallebiyi sıcağıyla fincanlara dolduralım.12 fincan oluyor,oda ısısına gelince buzdolabında en az 4 saat soğumaya bırakalım.



Fincandan çıkarmak için parmağımızla kenarlarına bastıralım.Ters çevirip çıkaralım,muhallebinin heryerini hindistan cevizine bulayıp,servis tabağına alalım. Dilediğiniz şekilde süsleyip servis



edebilirsiniz
AFİYET OLSUN ...Tarifi için @deryadan_tarifler/ 'e teşekkürler

Kuzukulağını Maya Yerine Kullanarak Evde Yoğurt Yapabilirsiniz

Kuzukulağını Maya Yerine Kullanarak Evde Yoğurt Yapabilirsiniz
Eskiden Anadolu'da yoğurt yaparken sütü mayalamak için yoğurt olmazsa yerine bazı bitkiler kullanılırmış. Bunlar arasında kuzu kulağı otu, yoğurtotu, çayırotu, gölemez, gürgen yaprağı, cücük armudu, çam kozalağı, meşe palamudu, enginarın tüylü kısmı, incir yaprağının ve meyvesinin sütü gibi çok değişik bitkiler var. Diğerleri ile gerçekten yoğurt mayalanır mı bilmiyorum, bulursam deneyip paylaşırım. Ama son derece yararlı bir bitki olan kuzukulağı ile yoğurt ve hatta peynir bile yaptım.Bitkilerle yoğurt mayalandığını yıllar önce okumuştum. Kuzukulağı bitkisini araştırırken tekrar bu bilgiye rastladım ve çok ilgimi çekti. Kuzukulağı bulunca ilk fırsatta denemek istedim. Bu ot ile yoğurt yapıldığı yazıyordu ama nasıl yapıldığı hakkında pek bir bilgi yoktu. Epeyce uğraştım, çeşitli yöntemler denedim ve en sonunda kuzukulağı ile yoğurt yapımını iki aşamada gerçekleştirebildim. Belki tek aşamada yapmak mümkündür, bilen birisi varsa belki bizimle paylaşır.
İlk gün ezilmiş kuzukulağını sütte bekleterek maya hazırladım. Ertesi gün ise bunu maya olarak kullandım ve yoğurt yaptım. Oldukça lezzetli bir yoğurt oldu. Merak edenler için belirtiyorum yoğurtta kuzukulağının tadını almıyorsunuz. Ekşi bir yoğurt değil, fazla kıvamlı sayılmaz, ama özellikle ayran ve cacıkta muhteşem oluyor. Zaten önemli olan bir kere yapmak. Sonrasında yaptığınız yoğurttan birazını ayırıp maya olarak kullanabilirsiniz. Yoğurt yaparken mayalama aşamasında yoğurdu sıcak ortamda bekletmek gerekiyor. Bunun için de genellikle ısısı değişmeyen bir ortamda kapların etrafına bez veya battaniyeye sarılır. Ben bunu fırında yapmayı tercih ediyorum.





Birkaç dakika fırını ısıttıktan sonra kapatıyorum ve mayalayacağım yoğurdu mayalama sıcaklığı olan yaklaşık 45 derecedeki fırında bekletiyorum. Çok kolay oluyor. Aşağıdaki anlatılan fırında mayalama sürecini isterseniz beze veya battaniyeye sararak da yapabilirsiniz.
Yoğurt mayalarken ihtiyacımız olan malzemeler;
Yarım demet kuzukulağı otu
1/2 litre doğal veya günlük süt
Ertesi gün kullanmak üzere ayrıca 1 litre süt
Gereçler;
Sütü kaynatmak için çelik, emaye veya bakır tencere
Bir parça tülbent veya çay filtresi
Yoğurt mayalayacağımız kavanoz ya da kaseler
Kuzukulağını iyice yıkayıp suyunu süzdükten sonra mutfak robotundan geçirdim. Ezilmiş kuzukulağını sağ üst köşedeki 2. fotoğrafta görülen tülden yapılmış çay filtresinin içine yerleştirdim. Bu çay filtreleri çok işe yarıyor peynir yapımında, çiğ sütü süzmede ve süzme yoğurt yapımında kullanıyorum. İsterseniz filtre yerine tülbent de kullanabilirsiniz. Kuzukulağını tülbentin ortasına yerleştirdikten sonra uzun bir iple bağlayın.
Günlük süt kullanıyorsanız sütü bir tencerede ısıtın. Eğer çiğ süt kullanıyorsanız önce kaynatıp, sonra 42-45 derece arasında olan uygun mayalanma derecesine gelene kadar soğutun. Mayalanma derecesini tencerede ölçmek yanıltıcı, cam kavanoz soğuk olduğu için süt anında birkaç derece soğuyor, bu nedenle sütü kavanoza döktükten sonra ısısını ölçmek gerekiyor. Termometre ile sütün sıcaklığını ölçmek çok kolay. Termometre yoksa sütün ısısını parmakla kontrol edebilirsiniz. İşaret ya da serçe parmağınızı süte batırıp 10 saniye kadar tuttuğunuzda dayanabileceğiniz, ancak hafif bir yanma hissi duyacağınız ısıya geldiği zaman süt mayalama için uygun sıcaklıktadır.
İlk gün yoğurt yapar gibi olsa da aslında maya hazırlama aşaması. Kavanoz veya cam kasedeki uygun sıcaklıktaki sütün içine çay fitresindeki veya tülbenteki ezilmiş kuzukulağını yerleştirdim. Sonra yoğurt yapar gibi ılık bir ortamda birkaç saat bekletmek gerekiyor. Bunun için fırını birkaç dakika 50 derecede ısıtıp hemen kapattım. Kapağını açıp biraz soğuttum. Sonra üzerine kağıt havlu yerleştirdiğim kavanozu 3 - 3,5 saat  fırında beklettim. Süre sonunda kavanozu fırından çıkartıp üzerindeki kağıt havluyu alıp 1-2 saat oda sıcaklığına gelmesini bekledim. Tülbenti ya da çay filtresini çıkarttıp attım ve kavanozun kapağını kapatıp buzdolabına yerleştirdim.
Ertesi gün maya olarak kullanacağım kavanozdaki sütü oda sıcaklığına gelmesi için bir sat önce buzdolabından çıkarttım. Tencerede 1 litre sütü biraz ılıdıktan sonra kavanozdaki kuzukulaklı sütün tamamını kaşıkla karıştırarak ekledim. Kısık ateşteki sütün ısısını parmağımla veya termometre ile sürekli kontrol ederek yaklaşık 45 dereceye kadar getirdim. Sonra da tenceredeki sütü yoğurdu mayalayacağım kavanoz ya da kaselere boşalttım. 50 derecede ısıttıktan sonra kapatıp biraz soğuttuğum fırına kaseleri yerleştirdim. Üzerlerine kağıt havlu koyup yaklaşık 3,5 saat beklettim. Sonra kaseleri fırından çıkartıp üzerlerindeki kağıt havluları attım. Havalanıp oda sıcaklığına gelmeleri için 1-2 saat dışarda beklettim ve kapaklarını kapatıp buzdolabına yerleştirdim. Bir gün buzdolabında kaldıktan sonra çok lezzetli bir yoğurt oldu.
Diyelim işler ters gitti ve yoğurdunuz olmadı, bununla aşağıda tarifi verilen peyniri yapabilirsiniz.
Kaynak : http://www.yemekmutfak.com/beslenme-diyet/1/146/kuzukulagini-maya-yerine-kullanarak-evde-yogurt-yapabilirsiniz

Kazayağı Otu

Kazayağı Otu
Kaz ayağı Ege yöresine özgü çok lezzetli bir ottur. Doğada kendiliğinden yetişen görünümü maydanozu andıran bir bitkidir. Yaprakları maydanoza göre daha sert ve dayanıklıdır. Kazayağı adını taşıyan birkaç bitki vardır. Verilen bilgiler fotoğraftaki maydanoza benzer bitkiye aittir. Kök kısmı kırmızı ve beyaz olan türleri vardır.Familyası: Apiaceae (Umbelliferae) (Maydanozgiller)
Latince Adı: Oenanthe pimpinelloides
İngilizce Adı: Meadow parsley
Yöresel Adları:  Kazyak, gazyak, deli maydanoz, alan maydanozu, güre maydanoz
Yetiştiği Yerler: Ülkemizde başta Ege, Marmara ve Karadeniz bölgede çayırlarda, bataklık yerlerde, göl kıyılarında yetişir.
Tadı: Çiğken biraz acı ve hafif aromalı bir tadı vardır.
Mevsimi: Kış soğuklarında başlar, Mayıs sonuna kadar devam eder.
Yenilen Kısmı: Yaprakları ve sapların körpe kısımları
Kazayağı Nasıl Temizlenir: Kaz ayağı otunun iri ve kart sapları temizlenir. Kullanılacak olan taze yaprakları körpe sapları bol su ile iyice temizlenene kadar yıkanır ve doğranır.





Kaz Ayağı Nasıl Pişirilir: Körpe yaprakları çiğ olarak yenilebilir. Ama çiğken tadı hafif acı ve yaprakları biraz serttir. bu nedenle çoğu zaman kavrulur, bazen de haşlanır. Ege'de çoğunlukla kavrularak tüketilir. Tek başına veya diğer otlarla uyumlu bir tadı olduğu için karışık ot kavurmalarında kullanılır. Otlu böreği, sade veya yumurtalı kavurması yapılır. Pirinçle ya da bulgurla pişirilerek ıspanak gibi yemeği yapılır. Kısa süre haşlanır, süzülür ve üzerine sarımsaklı yoğurt dökülerek yenir. Turşusu yapılır.
Önemli Uyarı: Kazayağı son derece zehirli bir bitki olan baldıran otuna da benzer. Birkaç yaprak baldıran otu yemek bile öldürücüdür. Baldıran otunun maydanoz veya kazayağı ile karıştırılarak tüketilmesi çok tehlikelidir. Baldıran otunun maydanozdan ve kazayağından belirgin farklılıkları saplarının içinin boş olması ve kötü kokusudur. Ayrıca bu saplarda kırmızı benekler vardır.
Kaynak : http://www.yemekmutfak.com/beslenme-diyet/1/141/kazayagi-otu

Şevketi Bostan

Şevketi Bostan
Şevketi bostan Girit mutfağına özgü, Ege'de çok sevilen ve tüketilen otlardandır. Ege, Akdeniz ve Marmara bölgelerindeki tarla kenarlarında, bahçelerde ve kırlarda yabani olarak yetişir. Denize yakın tepelerde0 ve dağlarda da görülür. Yeşil güdük dikenleri, uzun beyaz kökleri olan şevketi bostan aslında bir kök bitkisidir. Kasım ayında çıkar ve bahar gelince sezonu biter. Şevketi bostan semt pazarlarında çoğu zaman leğenlerde kökleri ayıklanmış olarak dikenli yaprakları ile birlikte satılır. Güney ve Orta Ege'de genellikle kök kısımları, diğer bölgelerde ise dalları ve yaprakları daha çok kullanılır.Latince adı Cnicus benedictus olan şevketi bostanın akkız, kenger, sakızotu, sarıcakız, akdiken, kenker dikeni, süt dikeni, bostan otu, mübarek dikeni, şevket otu, çengel otu, kanatma gibi farklı yöresel adları vardır.
Şevketi Bostan Nasıl Temizlenir?
Şevketi bostan semt pazarlarında çoğu zaman leğenlerde ve kökleri ayıklanmış olarak satılır. Eğer siz ayıklayacaksanız dikenlerinin batmaması için eldiven kullanın. Dallardaki yeşil dikenli kısımları elinizle sıyırın. Kök kısmındaki odunsu dış kabukları ise kazıyarak veya ince bir şekilde soyarak temizleyin. Soyduğunuz beyaz kökleri ince uzun şeritler halinde doğrayın eğer kararmış kısımlar varsa kesip atın. Daha sonra parmak uzunluğunda dilimleyin. Dallarını da aynı şekilde birkaç parçaya bölün. Pişirmeden önce iyice yıkayın.
Şevketi Bostan Nasıl Kullanılır?





Taze sürgünleri pişirilerek yenir, kökünden sakız elde edilir. Kavrulup dövülen meyvelerinden ise kahve yapılır.
Şevketi Bostan Nasıl Pişirilir?
Kuzu etli yemeği ile zeytinyağlı yemeği yapılır, ayrıca haşlanıp salatası da yapılır. Haşlama suyu çok faydalı olduğu için çorbalarda kullanılabilir veya içilebilir. Salatasını yapmak için şevketi bostan biraz su ile yumuşayana kadar yaklaşık 25 dakika haşlanır. Haşlama suyunun rengi koyulaşınca tuz ve biraz şeker atılır. Sonra süzülür ve ılıyınca zeytinyağlı, limonlu, sarımsaklı sos ile karıştırılır.
Şevketi Bostanın Yararları Nelerdir?
Şevketi bostan tıbbi özellikleri de olan, asırlardır tedavi amaçlı kullanılmış bir bitkidir. Kök ve toprak üstü kısımları idrar söktürücü ve taş düşürücü amaçlarla kullanılmaktadır. Türkiye’de ruhsatlı ilaç yapımında kullanılmış birkaç bitkiden birisidir. Köklerinden “Lityazol Cemil” ismi ile ruhsat alan böbrek taşı, pelvis renalis taşı, üreter ve mesane taşı düşürmede oldukça etkili bir ilaç üretilmiş, ancak daha sonra hammadde sıkıntısı sebebiyle üretimi durdurulmuştur.
Ayrıca sindirim ve safra salgılarını artırır. Bağırsaklardaki aşırı gazı söktürücü özelliği vardır. Sindirimi kolaylaştırır. Doku ve damar büzücü özelliği ile kanamaları durdurur, hemoroit ve ishali iyileştirmekte etkilidir. Yaraları temizlemekte ve iyileştirmekte kullanılır.
Kaynak : http://www.yemekmutfak.com/beslenme-diyet/1/122/sevketi-bostan

Aşçı Fok'un Şifa Reçeli

Aşçı Fok'un Şifa Reçeli
Şifa…
Nedir şifa? Şifa, iyiliktir bana göre. İyilik, hoşluk, sağlıktır…
İnsanoğlunun bedenine ve ruhuna iyi gelen her şey şifadır. Büyüklerimiz, bazen içilecek bir bardak su için bile “şifa niyetine” derler. Niyet! Tam da bu noktada niyet giriyor devreye. “Dervişin zikiri ne ise, fikri de odur” diye anlamlı bir atalar sözü vardır. Hangi niyetle yaptığımız, hangi niyetle yiyip içtiğimiz çok önemli. Şifa reçellerimi yaparken garip bir duygusallık içine giriyorum. Bu nasıl bir inanç ise, her aşamasında büyük bir sevinçle sanki dünyanın en yararlı yiyeceğini pişiriyorum! Sanki hazırladığım bu çeşitli meyvelerle baharatlar herkese iyilik dağıtıp birden bire mutluluk versin istiyorum!
Olabilir mi böyle bir şey? Bir kaşık şifa reçelim bunca güzelliği gerçekleştirebilir mi?
Bazı dostlarım, şifa reçelimi rahatsızlıkları olan yakınları için isterler benden; “şu senin acil şifalar reçelinden” diyerek bir de “acil” ilavesinde bulunurlar ki bu beni çok mutlu eder. Acil olan bir şey yoktur aslında! Her şey an içinde olup biterken aciliyetlerin dünyamızdaki yerini sorgulamak çok anlamlı gelmiyor tabi. Yaşam, bir birimize sunduğumuz küçük mutluluklar, sürprizler ve yaşama umududur biraz. İşte o umudun ipine tutunmak bütün yaptığımız.
Yaşam ipimizin gevşediği zamanlarımız olur, öyle zamanlara öykünmenin bir tarifi olarak çıktı şifa reçellerim. Sayısız meyveyi sayısız başka arguman ile sohbete çağırır kocaman bir şölen başlatırım mutfağımda. Her seferinde yeni bir ilave yaparım. Ya meyvelerin çeşidi değişir ya da baharat ve otların… Bazen de ceviz, fındık, fıstık, badem gibi kuruyemişler ilave ederim. Çitlembik ve karabiber tanesi bile koyduğum olur!





En az yedi çeşit meyve ve yedi çeşit baharat olmasına dikkat ederim. Bazen bu dokuz onar çeşide çıkar, olsun. Önemli olan o an ki duygularım o an ki coşkularım. İşte o yüzden tam bir tarifini bile anlatamıyorum. Yalnız, bazı meyvelerim vardır ki onlarsız olmaz. Yaz mevsimi ise mutlaka mürdüm eriği, vişne ve şeftaliyi katmalıyım bu şenliğe. Kış ise; İlle de portakal, turunç ve ayva. Yazın yaz meyvesi, kışın kış. Bu kadar anlattığım şölen malzemelerimin adını anmasam olmaz!
Kırmızı elma,
Yeşil elma,
Ayva,
Armut,
Şeftali,
Kavun,
Mürdüm eriği,
Sarı deli erik,
Kayısı (Tazesi veya gün kurusu),
Üzüm (Tazesi veya gün kurusu),
Turunç,
Portakal,
Tarçın,
Karanfil,
Zencefil,
Havlıcan,
Zerdeçal,
Karabiber dalı,
Ihlamur,
Limon,
Kuşburnu,
Kızılcık,
Yaban Mersini,
Nar suyu,
Gelincik, akasya, gül, morsalkım gibi çiçeklerin yaprakları.
Bazen, böğürtlen, beyaz ve karadut, yeşil ham incir ve taze incir de kullandığım oluyor lakin, bu meyvelerin minik çekirdekleri çok olduğundan her zaman tercih etmiyorum. Yıllardır yaptığım şifa reçelimin önceki yazdığım tariflerine bakayım dedim; öyle çok değişikliğe uğratmışım ki… Güncelleme zamanı çoktan gelmiş geçiyor!
Ağustos ayı itibarıyla başoyuncum mürdüm eriğinin saltanatı sürüyorken, izninizle yarın mürdüm toplamaya gideceğim. Yanına da şeftali ve armut, taze elma, kızılcık ve daha neler neler… Sonrası malûm. Şifa reçelinin hazırlama aşamaları diğer klasik reçellere benziyor. Taze meyveler şekerle birlikte kısık ateşte kaynatılıyor ve son 15. dakikasında baharatlar da ilave edilip yarım limonun suyu ekleniyor. Bundan sonrası ise size kalıyor. İster sıcakken kapatıp kavanozları ters çevirin, ister soğutup öyle kavanozlayın.
Kaynak : http://www.yemekmutfak.com/yemek-tarifleri/1/445/asci-fokun-sifa-receli

Kırkbir Derde Deva Enginar

Kırkbir Derde Deva Enginar
Hiçbir sebze veya meyve, (yağlı bitkiler hariç) mineral bolluğu bakımından enginarla yarış edemez. Bol miktarda potasyum, kalsiyum ve manganezden başka A, B1 ve C vitaminleri içeren enginarın en büyük özelliği karaciğeri temizlemesi ve safranın kolay akışını sağlamasıdır.
Romatizmalılara salık verilen enginar, unlu yiyeceklerin sindirimini kolaylaştırdığı gibi idrar söktürücü özelliğe de sahiptir.
Enginar yiyen genç gösteririr. Çünkü sebzenin içinde, fiber, magnezyum, folate ve C vitamini vardır ve bunlar da neredeyse gençlik aşısıyla eşdeğerdir.
Kolestrolü düşürür. Bu konuda yapılan bir araştırmada 220 mg/dl'den daha yüksek oranda kolesterolü olan hastalarda 12 haftalık tedavi sonucu önemli düşüşler saptanmıştır.
Başka bir çalışmada ise 557 hasta üzerinde yapılan denemeler sonucunda 43 gün boyunca günde 1,5 gr enginar yaprağı özü alımında kan serumunda, kolesterol ve trigliserid seviyelerinde önemli oranlarda azalmalar meydana gelmiştir.
Diyet yapanlar için gözardı edilemeyecek olan enginarın 100 gramı sadece 53 kalori içerir.





Enginar yaprağının cinsel istek ve gücü artırdığı eski kaynaklarda yazan bir bilgidir.
Kandaki şeker miktarını ayarlar.
Damar sertliği ve kalp hastalıklarını önler.
Böbrekteki kumların dökülmesine yardımcı olur.
Mide ve bağırsakları temizler, ishali keser.
Enginar yaprağı çayı ile saçları yıkamak onları güçlendirir, kırılmasını önler.
Enginarın içinde bulunan Silymarin maddesi, hücrelerin hasar görmesini engeller.
Ayrıca araştırmacılar Silymarin maddesinin, prostat, meme ve rahim ağzı kanserini önleme konusunda da etkili olduğunu belirtiyor.
Yüksek tansiyon, ülser ve gut hastaları için de önerilir.
Enginar suyunu kesinlikle atmayın. İçinde değerli minerallerin bulunduğu bu suyu çorba yapımında kullanabilirsiniz.
Mevsiminde en az 60 adet yenen enginarın vücudu tüm hastalıklardan koruduğuna inanılır .
Kaynak : http://www.yemekmutfak.com/beslenme-diyet/1/57/kirkbir-derde-deva-enginar

Bir Kez Daha Yeşil Ham İncir Reçeli

Bir Kez Daha Yeşil Ham İncir Reçeli
Her yıl aynı zamanlarda yinelediğimiz bir dolu ritüelimiz oluştu. Yaşlanmak ya da yaşını almak bu olsa gerek… “Zamanı gelince isteniyor” der, eski büyüklerimiz. Zaman! Ah o zaman mevhumu…
Nasıl ve hangi kısa zaman diliminde edindik bunca alışkanlığı? Bütün bunları aniden fark ediyormuşcasına kendi kendime mırıldanır oldum son günlerde. Kibarca mırıldanmak diyorum ya, aslı vıdı vıdılanmak! Nisan ayı girip de çıplak incir ağaçlarındaki o yuvarlacık tomurcukları fark etmeye çalışmalarım ayrı bir heyecandır. İlk gördüğümde “hah tamam, mevsim başlıyor” derim. Ne mevsimi? Yeşil ham incir reçeli mevsimi başlıyor. Bazıları erkek incir de der.
Bu yıl ilk defa Melda ile gördüm Küçükkuyu’da. Daha doğrusu sevgili Melda gösterdi bana da. Hani İncirin belgeselini yapan Melda Yılmaz var ya, o. Aslında Kuzey Ege için bile çok erkendi… Küçükkuyu’nun korunaklı ikliminden olsa gerek erkenden pıtıraklaşmışlar dallarında. İşte o günden itibaren gözüm incir dallarından ayrılmadı ve pazara sepetler dolusu gelip satılmasını bekledim. Benim bir iki avuç toplamamla olacak değil reçel serüvenim. Artık bekleyeni çok. Yıldan yıla çoğalan bir meraklı kitlesi var incir reçelimizin.
Ayıptır söylemesi Nisan ayı ortasında ilk postayı kaynattım ve maşallah hepsi yerlerini buldu. Şimdi, yani Mayıs başında da ikinci fasıl reçelimi de kaynattım çok şükür. Önümüzdeki yaz ve sonbahara kadar, gelenler ve geçerken uğrayacak; “hani reçelim” diyecek olanlar için kavanozlara dolduruldu, serince bir köşede uykuya yatırıldılar.





Geçmiş yıllarda pek çok kereler tarif yazdığım için bu yıl yazmayayım diyordum ama, bilenler bilir benim tariflerimde pek istikrar yoktur! Her yıl biraz değişikliğe uğratırım. Tekrarları sevmediğimden olsa gerek! Neyse, son yıllarda kabuk soyma işini bir kenara bıraktım. Artık o aroması yüksek yemyeşil kabuklarıyla kaynatıyorum ham erkek incir reçelimi. Yahu, bu erkek incir lâfı da bir tuhaf! Bundan sonra Ağustos itibariyle çıkan taze yemiş incire de “dişi incir” mi demeli?
Yine uzattım sözü. Biraz daha pratiklik kattım sanki bu yıl. Bitmiyor tabi; Bu erkek, yeşil, ham ve de sütlü süngerimsi incirin herkesce bilinmeyen başka halleri de var. Durun anlatayım: Benim bildiğim en az üç dört çeşidi var. Bazıları Mart bitmeden en fazla Nisan başıyla gösteriyorlar kafalarını ki bu çeşidi genellikle daha tombili yani yuvarlak oluyor. Yuvarlak ve sap kısmı kısa, kabuğu oldukça sert ve koyu yeşil. Lezzeti mi? Reçeldeki son vuruşu mükemmel.
İkinci ve daha tercih edilen çeşidi; uzun boyunlu ve daha açık yeşil renkte olan. Tıpkı İzmir'in, Aydın'ın bardacık inciri görünümünde, tabi daha minik boyutu ve sert gövdelisi. Bu çeşidi daha çabuk pişiyor gibi geldi bana. Ve sanki biraz daha süngerli içi. Her yıl yeni bir yanını keşfediyorum!



Hadi hayırlısı...
Nihayet tarif...
İlk yaptığım yabani yeşil incir reçellerinde kabuklarını soyup birkaç defa kaynatıp zavallı incirleri tepe sersemi yapıyordum. Şimdi akıllandım, tek su kaynatıp hoop buz gibi soğuk suya alıyorum. Ne var ki bu defa da çok sık soğuk su duşuna tabi tutuyorum o şirin yeşil topları.
Bu defa çok zevk aldım yaparken, darısı sizin başınıza…
Malzemeler:
2 kilo yeşil ham incir (yabani incir)
4 kilo tozşeker (şu moda olan pancar şekerinden)
2,5 litre içme suyu
1 çay kaşığı limon tuzu
10-15 adet karanfil
Yapılışı:
Önce incirler bol su ile yıkanır, sonra sap ve kıç taraflarından pek dikkatlice kesilir. Maksat, incirin gövdesine su ve şerbeti rahat almasını sağlamak ve tabii sap çöpünden uzaklaştırmak.
Ayıklanmış incirleri bol soğuk su ile yıkamak ve büyük tencerelerde yine bol su ile haşlamaya bırakmak.
İncirlerin yeterince haşlandığını nasıl anlarız? Anlatımımın burası biraz komik geliyor bana izin verin içimden güleceğim! Zira tanımlayabileceğim pek çok obje var ve her biri ayrı tuhaf. En belirgin örneği vereyim; Pişen incirler tencerenin üzerinden dibe doğru çökmeye başlar ve şekli de buruşuklaşıp, boynu bükük sonbahar incirine benzer. O top gibi düzgün yüzeyi buruşur dersem umarım anlatabilmiş olurum.
Haşlanan incirlerin sıcak kaynama suyu dökülür, incirler soğuk suya atılır. Çok sıcak olduklarından soğuk suyu ılıtırlar, bu defa yine suyunu değiştirmek gerekir. Su soğuk kalıncaya kadar incirlerin suyunu değiştirmekte yarar var.
Soğuyan haşlanmış incirler tek tek avuç içinde sıkılır. Suyunu almak için sıkma işlemi hafifçe uygulanır. İncirlerin şeklini bozarım diye korkmayın. Sonra düzeliyorlar.
Tencereye, ikiye bir ölçü biraz da göz kararı olarak su ve tozşeker konur kaynamaya bırakılır. Başta da belirttiğim gibi 4 kilo şekere 2,5 litre su iyi geldi bu seferki reçelime. Tabi, herkesin incirlerinin içinde kalan su farklı olabilir, o yüzden şeker ve su ayarı yine de göz kararı olmalı diye düşünüyorum. Bir de; bazıları yoğun şerbet severken, bazıları daha sulu şerbet sevebilir. Ha bu arada karanfilleri de atın şerbete ki kaynarken hemhal olsun. Eğer ıtır akasya gibi taze çiçek yaprak vs. koyacaksanız onu en son aşamada ocaktan indirmeden 10 dakika önce koymak yetiyor kokusu için.
Son aşamada şeker ve su en az 20 dakika kadar kaynayıp yoğunlaşınca, içine bir kenarda bekleyen haşlanmış ve suyu sıkılmış incirler atılır. Tahta kaşıkla parçalamadan hafifçe karıştırılır. Bu aşamada mümkünse ocağın başından ayrılmamak gerekir. Şerbetin yüzeyine çıkan incirleri şerbet emmesi için dibe doğru ittirmek epey işe yarıyor.
İncirleri şerbete attıktan sonra orta ateşte tam yarım saat kaynattım. (Bir çay kaşığı limon tuzunu yarım kahve fincanı suyla eritmiş bekletiyorduk önceden) Ateşten indirmeden limon tuzu eriyiğini de reçele katıp bir iki taşım savurup bırakıyoruz.
Bundan sonrası size kalmış. İster sıcakken kapatıp kavanozları ters çevirin, ister soğutup öyle kavanozlayın.
Not: İncir sütü bazı ciltlerde alerjiye neden olabilir. Bu nedenle incirlere dokunurken mutlaka eldiven kullanılması tavsiye edilir.
Tatlı niyetine de yenen meyve şekeri gibi bir garip hoşluk oluyor sonuçta. Mayıs itibariyle serin bölgelerde halen yapılıyor. Köylü pazarlarını ziyaret etmekte yarar var. Buradaki (Kazdağları) köylü hanımlara “siz nasıl yapıyorsunuz bu incirin reçelini” diye sordum; “Biz yapmayız, çilek, karadut, vişne varken uğraşmayız onunla, şehirliler soruyor diye getiriyoruz pazara” demez mi!
Şehirli hanımlar söz sizde.
Kaynak : http://www.yemekmutfak.com/beslenme-diyet/1/54/bir-kez-daha-yesil-ham-incir-receli

Çağşır otu biraz muamma galiba

Çağşır Otu
Çağşır otu biraz muamma galiba! Bölgelere göre değişen isimleri ile otları tanımlamaya kalkınca ipin ucu kaçıyor. Ayşe Teyze başka Münevver Hanım başka telaffuz ediyor. Çağşır ya da çakşır diye adlandırılan ince kıl yapraklı yabani otu şu sıralar çok kullanıyorum. Nisan ayı, en taze zamanı Ege’de. İç bölgelere gittikçe Mayıs Hazirana kadar uzuyor mevsimi. Kuzey Ege’nin Kazdağları Bölgesi’nde çağşır olarak telaffuz edildiğinden ben de o şekilde aktarıyorum.Dip dalları koyu bordo ve oldukça sert olan çağşırın kullanılan kısmı kıl gibi ince ve yumuşacık. Kendine özgü parfümlü bir kokusu var. Neye benziyor diye tanımlamaya çok uğraşırım bazen ama bulamam. Kendine benziyor. Özgün bir koku…
Dereotu ve arapsaçına çok benziyor, bilmeyen karıştırabilir. Fotoğraftaki otlar soldan başlayarak çağşır, arapsaçı ve dereotu.  Dikkat edilirse, açık yeşil olan yaprakların daha tatlı bir cevizi yeşile





benzediği hemen fark edilir. Arapsaçı ve dereotu daha koyu renkte erkeksi bir yeşildir. Otları seviyor ve tanıyorsanız eliniz ile biraz ezip burnunuza götürünce kimliğini hemen onaylamış oluyorsunuz.
Fırsat buldukça kendim toplasam da, çoğu zaman köylü kadınlardan sohbet ederek ot satın almayı severim. Yeni bir tarifle karşılaşır mıyım diye de her seferinde sorarım. Genelde haşlayıp salatası, kavurarak yumurtalısı ya da pirinçli bulgurlu yemeğini yapıyorlar, börek gözleme dışında bir çeşitlemeye girmediklerini görüyorum. Otların turşusunun kurulduğunu, çorbasının, köftesinin yapıldığını bizim gibi meraklılar biliyoruz tabi.
Kaynak : http://www.yemekmutfak.com/beslenme-diyet/1/52/cagsir-otu

Yaban Kuşkonmazı İki Çeşittir; Sarmaşık ve Filiz (Aspariçe-Avronyes)

Yaban Kuşkonmazı İki Çeşittir; Sarmaşık ve Filiz (Aspariçe-Avronyes)
Hele şu yabani kuşkonmaz konusunu bir açıklığa kavuşturalım! Nisan ayı tam zamanıdır malum.
Otların şahı ve şahbanu'su sayılan yaban kuşkonmazının iki gözdesini biraz daha yakından tanıyalım dedim. Zira, çok karıştırılıyor. Her ne kadar yörelere göre ismi değişkenlik gösterse de kendi içinde acı ve tatlısı olarak keskin ayrım gösterir.Acımsı kuşkonmaz
Acısı yani acıot da denilen sarmaşık - avronyes - izvinye halk arasında yumurtalık, eniş diye de anılır. Yeşil rengi oldukça açıktır ve kalp şeklinde çok zarif yaprakları vardır. Hafifçe haşlayarak kullanmak daha iyidir. Bir de bıçakla değil el ile kırılmalıdır ki acısı keskinleşmesin! Daha çok su ve dere kenarlarında yetişir. Solda fotoğrafı vardır.
Avronyez (sarmaşık) köfte tarifi için linki tıklayınız.





Yumurtalı yabani kuşkonmaz (sarmaşık, eniş) tarifi için linki tıklayınız.
Tatlı kuşkonmaz
Tatlısı, yani filiz - aspariçe - asfaraca denilen daha koyu yeşil ve bordomsu renkte olur.Halk arasında tilki kuyruğu, dilkimen, tilkişen, ayrelli gibi isimlere de bürünür. Çalı ve zeytin ağacı diplerini sever.
Her iki çeşit kuşkonmaz da halk arasındaki mutfaklarda en çok yumurtalı pişirilir. Taze soğan yaprakları ve zeytinyağında bol karabiberli hafifçe kavrulur, istenilen sayıda yumurta kırılır. Sağda fotoğrafını görebilirsiniz.
Kaynak : http://www.yemekmutfak.com/beslenme-diyet/1/50/yaban-kuskonmazi-iki-cesittir--sarmasik-ve-filiz-aspariceavronyes

Gül Reçeli

Gül Reçeli
Geçen gün pazarda kokulu reçellik pembe güller görünce hemen aldım. Gül reçeli çocukluğumun en özel lezzetlerinden biriydi ve babaannem çok güzel yapardı. Ben ilk defa yapacağım için gül reçeli nasıl yapılır diye internetten araştırdım. Sonuç ise gayet başarılıydı. Bu arada belki işinize yarar diye öğrendiğim bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Reçel yapımında kullanılacak güller ilaçlanmamış, doğal olmalı. Her kokulu pembe gülden reçel yapılmıyor. Mayıs ayında açan ince yapraklı ve kokulu okka gülü (R.centifolia) ve Şam gülü (R. damascena) reçel yapımına uygundur. Gül reçeli Polonya'da ve Hindistan'da da yaygın olarak tüketiliyormuş. Hindistan'da gulkand olarak bilinen reçel, gül yaprakları ile şekeri kapalı kavanozda güneşte bekleterek yapılıyormuş. "Gul"un kelime anlamı Farsça'da ve Urduca'da çiçek, "qand"ın ise tatlı imiş.
Malzemeler:
15 adet kokulu gülün renkli yaprakları (yaklaşık 100-150 gram)
1 kilo toz şeker
Yarım limonun suyu
1/2 litre içme suyu
1 tatlı kaşığı limon tuzu
Yapılışı:
Petal denilen renkli gül yapraklarının dibindeki beyaz kısım acı olduğu için makasla kesilerek atılmalıdır.
Gül yapraklarını parmaklarınızın ucuyla üstten düzenli olarak tutup sapından dağılmayacak şekilde dikkatlice ayırın.
Elinizdeki yaprakları dağıtmadan tutarsanız beyaz dip kısımlarını toplu olarak kolayca kesebilirsiniz.





Sararmış yapraklar varsa ayıklayın.
Sapından ayrılmış ve beyaz dip kısımları kesilmiş yaprakları zedelemeden bol su ile yıkayın.
Birkaç defa yıkanan yaprakların suyunu süzgeçle iyice süzün.
Gül yapraklarını reçeli yapacağınız tencereye veya kaba aktarın.
Şekerle yaprakları biraz ovuşturun, sonra limon suyunu da ekleyip yumuşaması için tekrar ovun.
Tencerenin veya kabın kapağını kapatıp serin bir ortamda 1,5 - 2 gün bekletin.
Beklemiş gül yapraklarına yarım litre içme suyu ilave edin.
Orta ateşte karıştırarak kaynamasını bekleyin.
Kaynayınca ateşi kısıp kıvam alıncaya kadar yaklaşık 40-50 dakika kadar pişirin.
Kıvamını alınca limon tuzunu ekledikten sonra bir taşım daha kaynatın,
Sıcakken kavanozlara koyup kapağını sıkıca kapatın.
Kavanozu ters çevirin ve bu şekilde 1 gün bekletin.
Püf Noktası:
Gül Mayası Nasıl Hazırlanır?
Gülünüz fazlaysa yaprakları şekerle ovun ve bir kavanoza iyice bastırarak saklayın. İstediğiniz zaman gül mayasını su ile karıştırıp kaynatarak reçel yapabilirsiniz.
Kaynak : http://www.yemekmutfak.com/yemek-tarifleri/1/737/gul-receli

Taze Naneyi Buzdolabında 1 Ay Bozulmadan Saklayabilirsiniz

Taze Naneyi Buzdolabında 1 Ay Bozulmadan Saklayabilirsiniz
Taze nane en kolay bozulan, eğer kurutulmazsa buzdolabında ziyan olan yeşilliklerden biridir. Oysa naneyi buzdolabında uzun süre taze olarak saklayabileceğiniz kolay bir yöntem var. Eğer 4 hafta sonra buzdolabında saklanan naneler bitmediyse kalanları ufalayarak kuru nane şeklinde tüketebilir, böylece nane israfına son verebilirsiniz. Bu arada nanelerin saplarını atmayıp toprağa dikip filizlendirebilirsiniz. Nane yaprakları iyice temizlenene kadar yıkanır. Temizlenenen yapraklar sirkeli suda yaklaşık 10 dakika bekletilir ve sonra çalkalanır.
Salata kurutma kabında nanelerin fazla suyu atılır. Salata kurutma kabı yoksa süzgece alınan nanelerin üzerine bir kapak kapatılır ve sallayarak bu işlem yapılır.





Nane yaprakları temiz bir mutfak bezinin üzerine yayılır ve tamamen kuruması için bekletilir. Ara sıra bezin uçları birleştirilerek torba gibi yapılır ve ortada toplanan naneler sallanır.
Naneler iyice kuruduğunda temiz büyükçe kuru bir bezin üzerine alınır. Paket gibi katlanır ve buzdolabına yerleştirilir. Gerektiği zaman naneler alınarak kullanılır ve tekrar kapatılır.
En sonunda yaklaşık 4 hafta buzdolabında bezin arasında saklanan naneler tamamen kurumuş olur. Elinizle veya ince delikli bir kevgirden geçirilir ve elde edilen kuru nane kavanoza aktarılır.
Kaynak: http://www.yemekmutfak.com/mutfak/1/44/taze-naneyi-buzdolabinda-1-ay--bozulmadan-saklayabilirsiniz

Kimyasal Madde Kullanmadan Su Isıtıcısının (Kettle) İçindeki Kireç Nasıl Temizlenir?

Kimyasal Madde Kullanmadan Su Isıtıcısının (Kettle) İçindeki Kireç Nasıl Temizlenir?
Elektrikli su ısıtıcıları (kettle) en sık kullanılan mutfak aletlerindendir. Suda bulunan mineraller zaman içinde bu aletlerin iç yüzeyinin ve rezistansının kireçle kaplanmasına neden olurlar. Kireç birikimini belirli aralıklarla çözmek gerekir. Bu işlem ısıtıcının içini temizlerken aynı zamanda suyun kaynama süresini de kısaltarak, enerji tasarrufu sağlar. Düzenli olarak kireç çözme işlemi yapmak ısıtıcının bozulmasını önler, ömrünü uzatır.Su ısıtıcılarında kireç çözme işlemini kimyasal madde kullanmadan çok kolay bir şekilde yapabiliriz. 3 ayrı yöntem ile ısıtıcıların iç yüzeyindeki kireci çözmek mümkündür.
Limon Tuzu Kullanarak
Çok kolay ve etkili bir yöntemdir. Bunun için;
Not: Isıtıcının içindeki su ile çaydanlığın içindeki kireci de çözebilirsiniz.
Isıtıcıyı kireçli bölgeyi biraz geçecek kadar su ile doldurun,
1 yemek kaşığı limon tuzu atıp ısıtıcıyı çalıştırın,
Su kaynayıp ısıtıcı durunca kapağı kapalıyken sapından tutarak içindeki suyu biraz oynatın,
Kapağını açınca kirecin tamamen çözüldüğünü göreceksiniz,
Suyu boşaltıp birkaç defa temiz suyla durulayın,





Elektrikli ısıtıcının içi tertemiz olacaktır.
Beyaz Sirke Kullanarak
Bu yöntem oldukça etkilidir ancak sirke kokusunu çıkarmak için biraz uğraşmak gerekir.
Su ısıtıcısını maksimum göstergesinin 3/4’üne kadar su ile doldurup çalıştırın,
Su kaynayıp ısıtıcı durduktan sonra maksimum seviyesine kadar beyaz sirke ekleyin,
8-10 saat beklettikten sonra sirkeli suyu boşaltıp içini iyice yıkayın,
Temiz su ile doldurup suyu kaynatın, ısıtıcıyı boşaltıp tekrar durulayın,

Sirke kokusunun geçmesi için bu işlemi birkaç defa tekrarlayın.
Limon Suyu Kullanarak
Hafif kireçli iç yüzeylerde etkilidir, daha ağır kireçlerde limon tuzu kullanılması önerilir.
Bir limonun suyunu sıkın ısıtıcının içine boşaltın,
15-20 dakika bekleyip kireçli bölgeyi biraz geçecek kadar su ile doldurun,
Isıtıcıyı çalıştırın, ısıtıcı durduktan sonra kireci kontrol edin,
Kireç çözülmediyse işlemi tekrarlayın,
Kireç çözüldüyse suyu boşaltıp birkaç defa temiz suyla durulayın.
Elektrikli su ısıtıcısının dış yüzeyini temizlemek için önce sıvı bulaşık deterjanı ile ıslatılmış bezle, sonra da nemli bir bezle silin. Paslanmaz çelik su ısıtıcısının dış yüzeyini parlatmak için yumuşak bir beze çok az zeytinyağı döküp ovalarsanız pırıl pırıl olacaktır.
Kaynak:http://www.yemekmutfak.com/mutfak/1/19/kimyasal-madde-kullanmadan-su-isiticisinin-kettle-icindeki-kirec-nasil-temizlenir

Column Left