Kuru soğanın faydaları
Yumurtalık kistine karşı • erken menopoza karşı • menopoz şikâyetlerinde yardımcı • üst solunum yolları enfeksiyonlarına karşı • rahim duvarının kalınlaşmasına karşı • FSH hormonu yüksekliği durumlarında • miyom ve çikolata kistlerine karşı • prostatite bağlı ağrılara karşı
Soğanın anavatanı Orta Asya’dır. Afganistan’ın bulunduğu coğrafyadan tüm dünyaya yayıldığı tahmin edilmektedir. Milattan önce 5.000 yıllarında insanların onu tanımaya başladığı belirtiliyor. İnsanlık tarihinde bilinen en eski kültür bitkisidir. Eski Mısırlılar onu tanrılarına kurban amaçlı kullanmışlardır. Piramitlerin yapımında çalışan işçilere emeklerinin karşılığı olarak soğanla ödeme yapılmıştır. M.Ö. 1332-1323 yıllarında hüküm süren eski Mısır kralı Tutankamun’un mezarında soğan kabuklan bulunmuştur. Babil Kralı Hamurabi’nin (M.Ö. 1810-1750) yazıtlarında fakirlere soğan ve ekmek verilmesi konusunda kanun vardır. Roma İmparatorluğu’nun lejyonerlerine temel gıda maddesi olarak soğan “cepula” verilmekteydi. Soğanın latince adı “cepa” buradan türetilmiştir. Antik çağ döneminde Orta Avrupa’da veba salgınlarına karşı “amulet” olarak kullanılmıştır. Amulet, sihirli güç anlamındadır. Yani, o tarihlerde soğanın vebaya karşı koruyucu olarak sihirli bir gücü olduğuna inanılmıştır.
HollandalIlar, 15. yüzyıldan itibaren soğanın çok farklı cinslerini (tat ve renk olarak) yetiştirmeye başlamışlardır. Bugün bilinen beyaz, kırmızı ve yeşil soğan Hollanda kökenlidir. Anadolu’nun değişik yörelerinde yetişen, özellikle Adapazarı veya Kastamonu’nun sarı-kahve renkli kuru soğanı bulunmaz bir nimettir.
Avrupa ülkelerinden Macaristan ve Fransa kuru soğanı en çok tüketen memleketlerdir. Fransızların soğan çorbası onların milli yemekleridir. Macarların gulaş yemeğinde bol miktarda kuru soğan kullanılır. Yetişkin kadınlarda ve genç kızlarda sıklıkla görülen PolyKistikOver Sendromuna (Yumurtalık Kisti) karşı mucize bir çözüm olan kuru soğandır. Kuru soğanın PolyKistikOver’e karşı mükemmel bir çözüm olduğunu keşfettiğimde, ilk aklıma gelen şey “kuru soğanın hangi ülkelerin milli yemeklerinde bolca kullanıldığını ve sıkça tüketildiğini” sorgulamak olmuştur. Evet, Fransızların milli bir yemeği olan soğan çorbası ve Macarlarında aynı şekilde milli bir yemeği olan gulaşda fazlaca kullandıkları kuru soğandır. Her iki ülkede kullanılan soğan cinsi, sarı-kahve renkli ince kabukları olandır. Yaptığım araştırmalarda her iki ülke kadınlarında, diğer Avrupa ülkelerine göre, yumurtalık kisti en az oranda görülmektedir.
Değerli okuyucu, soğan üzerine olan araştırmalarımı ömrümün sonuna kadar sürdereceğime olan inancım kesindir. Durup durup kimyasını araştırdığım bir bitkidir.
Onda insan sağlığı için çok şey gizlidir. Enteresan bir kimyası vardır. Ancak, onun değişik hastalıklara karşı kürünün nasıl hazırlanacağını ve uygulanacağını bilmek gerekir.
Soğanın içeriğinde bulunan glucokinin etkin maddesi, pankreası uyararak insulin salgılamasını artırır ve kan şekerinin düşürülmesine yardımcı olur. Yeri gelmişken hatırlatmakta fayda görüyorum, eğer hipoglisemi şikâyetiniz var ise, gerek kuru soğan (çiğ olarak) ve gerekse de taze soğan tüketiminde ölçülü olmanızı öneririm.
Soğan, molekül yapıları birbirinden farklı çok sayıda kükürtlü bileşik içerir. Bu kükürtlü bileşikler hücre duvarını ve kolesterolü, serbest radikallerin zararlı etkilerine karşı korur. Bu sayede de damar sertliğine ve kalp krizine karşı koruyucu rol oynarlar. Soğanın içeriğinde bulunan kükürtlü bileşikler karaciğerde üretilen kolesterolü doğrudan etkileyerek, bir taraftan kötü kolesterol olarak bilinen LDL’yi inhibe ederken (üretimini yavaşlatırken), diğer taraftan da iyi huylu kolesterol olarak bilinen HDL’nin artışına yardımcı olur.
Soğan çinko bakımından en zengin bitkiler arasındadır. İngiliz bilim adamları yaşlılığa bağlı olarak deride ve ciltte gelişen yaşlılık lekelerinin oluşumunda çinko eksikliğinin etkili olduğunu ortaya koymuşlardır. Bu nedenle çinko bakımından zengin besinlerin tüketilmesinin, yaşlılığa bağlı lekelerin yok edilmesinde iyi bir yardımcı olduğunu bildirmektedirler.
Soğanın temel etkin maddelerinden olan allicin ve ajoen kan sulandırıcı özelliğe sahip olduğundan damar tıkanıklığına ve kalp krizine karşı koruyucu rolü vardır.
Kür 1: Polikistik övere karşı
Kaynamakta olan birbuçuk su bardağı klorsuz suyun içerisine ince kabuğu soyulmuş orta boy bir kuru soğanı dörde bölüp atınız. Beş dakika ağzı kapalı olarak kaynatınız. Ilıyınca içiniz. Onbeş gün boyunca aç karnına günde iki kez içiniz (öğleden evvel ve öğleden sonra). Eğer çalışan bir hanımsanız bu kürü akşam yemeğinden önce ve akşam yatarken uygulayabilirsiniz. İlk onbeş günlük başlangıç küründen sonra üç-dört adet döneminde, adetinize on gün kala on gün boyunca yine günde iki kez uygulayınız.
Not 1: Her defasında taze hazırlanmalıdır. Kullanılacak olan kuru soğan, pazarlarda satılan açık kahverengi kabuklu yemeklik soğandandır. Özellikle bembeyaz soğan aramaya gerek yoktur. Beyaz, kırmızı ve mor soğan kullanılmamalıdır.
Kür 2: Menopoza bağlı ateş basmasına karşı, FSH hormonu yüksekliğine karşı, erken menopoza karşı, miyom ve çikolata kistine karşı
Kür 1 aynen uygulanır.
Kür 3: Üşütmeye bağlı üst solunum yolları enfeksiyonlarına karşı
Kür 2 aynen uygulanır. Sadece kullanım süresi onbeş gündür.
Kronik kuru öksürüğe karşı • ağız içi mukoza yaralarına karşı • bronşite karşı* üst solunum yolları enfeksiyonlarında etkili • balgam söktürücü • yumurtalık ve rahim kanserlerini önleyici
Kırmızı, pembe, beyaz çiçekli olanları içerisinde tıbbi amaçlı olarak kullanılanı Akdeniz ve Ege Bölgesinde yetişen ve çiçekleri kırmızı-beyaz renkli olandır. Antikçağ'dan beri öksürüğe karşı kullanılmıştır. Çiçek ve yapraklarından oluşan çayı ağızda çıkan yaralara karşı gargara olarak kullanılır. İçerdiği vanillik asit, scopoletin, quercetin ve p-hydroxy-benzoik asit ağız yaralarına karşı gargarası yapıldığında etkin olan maddeleridir.
Fransızlar böbreklerin sağlıklı çalışmasında uyarıcı amaçlı olarak, bahar aylarında onun taze filizlerini salatalarına ilave ederler.
Latince ismi olan “aithaea” çok çeşitli şifa gücü olan anlamına gelir. Astım hastaları her bitkiyi kullanamazlar, çünkü birçok bitkinin içerisinde etkin madde olarak histamin bulunur. Astım hastaları hatmiyi içerdiği antihistaminik özelliğe sahip etkin maddelerinden dolayı çekinmeden kullanabilirler. Özellikle hatminin yapraklarında bol miktarda bulunan kaempferol ve hem yaprak ve hem de çiçeklerinde bulunan chlorogenik asit antihistaminiktir.
Hatmiyi Over-CA (yumurtalık kanseri) hastalarına özellikle önermekteyim. Kemoterapi ve/veya radyoterapi aldıktan onbeş gün sonra hatmi kürüne başlayabilirler. Aşağıda bu kürün nasıl hazırlanacağı açıklanmıştır. Eğer, birinci derece akrabalarında yumurtalık, rahim veya meme kanseri olanlar var ise, yılda iki kez önleyici olarak hatmi kürü uygulamalarını öneririm.
Kökleri kullanılacağı zaman kesinlikle kaynatılmaması gerekir. Kaynatıldığı takdirde köklerinin içerdiği zengin nişasta suya geçeceğinden etkisini büyük oranda azaltır. Bu nedenle hatminin kökleri kullanılacağı zaman, kökler önce soğuk su altında yıkanır ve kurutulur. Kurutma işleminden sonra kökler havanda biraz ezilir ve soğuk suya yatırılır. En az beş-altı saat bekletildikten sonra süzülür ve suyu içilir.
Dikkat: Hatminin kökleri sonbahar mevsiminde sökülmelidir. Bahar mevsimi sökülen köklerin nişasta bakımından çok zengin, fakat etkin madde bakımından en az olduğu dönemdir.
Sonbaharda çıkarılan kökleri %35 oranında mukozal etkin madde olan galakturonorhamnen (GRH) ve arabinogalaktonen (AG) içerir. GRH ve AG bağışıklık sistemini hem uyarır (stimulasyon) hem de güçlendirir (modülasyon). Geri kalanı ise ortalama %50 nişasta, %10 pektin, %5 flavonoid ve ham şekerdir. Eğer, kökleri bahar ayında sökülürse (çıkarılırsa) mukozal etkin maddeler %10, nişasta oranı ise %75 civarındadır.
Kür1: Kuru öksürük veya bronşite karşı
Kronik öksürük veya kış aylarında üst solunum yolları enfeksiyonlarına bağlı inatçı öksürüklerde ideal bir yardımcıdır. Kaynamış bir bardak sıcak sütün içerisine bir tutam (4-5 gram) hatmiden ilave edilir ve karıştırılır. Birkaç dakika bekledikten sonra yudum yudum içilir. Günde iki kez tekrarlanabilir. Bu kürü önerdiğim hemen herkes çok memnun kaldığını bildirmiştir. Oniki yaş altı çocukların herhangi bir kürü hekime danışmadan uygulamalarını önermiyorum. Ancak, altı yaşını doldurmuş çocuklar da bu kürü uygulayabilirler.
Kür2: Yumurtalık kanseri hastalarında
Sonbaharda sökülmüş (topraktan çıkarılmış) kökler önce soğuk suda yıkanır. 15-20 gram kök havanla hafif ezilerek oda sıcaklığındaki bir bardak klorsuz suya ilave edilir. En az altı saat buzdolabında bekletilir. Altı saat sonra dışarı çıkartılıp süzülür ve suyu bir ay boyunca günde bir kez yudum yudum aç karnına içilir. Her gün taze hazırlanmalıdır. Bu küre bir ay uygulayıp iki ay ara verilerek bir yıl devam edilir. Yani, bir ay boyunca her gün bir defa uygulanıp 2 ay ara verilecektir, iki ay aradan sonra tekrar 1 ay boyunca günde bir kez uygulanıp tekrar 2 ay ara verilerek bu şekilde bir yıla tamamlanacaktır.
Kür3: Yumurtalık ve rahim kanserine karşı önleyici
Kaynamakta olan bir bardak klorsuz suya bir tatlı kaşığı (4-5 gram) hatmi çiçeği ve yaprağı ilave edilir ve kısık ateşte ağzı kapalı olarak üç dakika demlenir. Daha sonra ılımaya bırakılır. İlk hafta günde iki kez altı saat arayla içilir. Her defasında taze hazırlanır. İkinci haftadan sonra yirmibir gün boyunca günde bir kez içmeye devam edilir ve kür sonlandırılır. Bu kür yılda iki kez altı ayda bir tekrarlanır.
Kür4: Ağız içi mukozal yaralara karşı
Altı-sekiz gram (bir buçuk tatlı kaşığı) hatminin çiçek ve yaprakları kaynamakta olan bir bardak klorsuz suya eklenir. Kısık ateşte üç dakika ağzı kapalı olarak demlenir ve ılımaya bırakılır. Ilıdıktan sonra süzülür. Ağız gargarası günde üç kez yapılır. Her gün taze hazırlanır. Bir hafta içerisinde ağız yarasında düzelme olmaz ise, kür sonlandırılır.
Not: Hekiminizin önerdiği Haçlar varsa, mutlaka kullanınız. Bu bitkiye karşı alerjiniz olup olmadığını öğreniniz. Bu kitaptaki tüm bitkisel kürler ancak ve ancak yetişkinler içindir. Burada okuduğunuz bilgilerin, yardımcı ve destekleyici olduğunu gözardı etmeyiniz. Hekiminize danışmadan buradaki bilgilerle kendi kendinize kesinlikte teşhis koymayınız ve uygulamayınız. Unutmayınız ki hastalık yoktur, hasta vardır. Her hastalığın seyri insandan insana değişir. Teşhisi koyacak olan ancak, bir hekimdir. Dr. İbrahim Gökçek